‘Ruhum Doğu’ya, zihnim Batı’ya ait’

Esra Kara – Ürdün doğumlu piyanist ve besteci Zade Dirani, klasik müzik altyapısını popüler anlatılarla buluşturan ve son dönemde dünya sahnelerinde adını sıkça duyduğumuz çok yönlü bir sanatçı. Doğu ve Batı’nın müzikal geleneklerini aynı potada eriten müziğiyle sadece duygulara değil, kimliklere de sesleniyor. Aynı zamanda UNICEF İyi Niyet Elçisi. Bu anlamda yürüttüğü sosyal sorumluluk projeleriyle de tanınan Dirani, sahne performanslarındaki güçlü enerjisi ve uluslararası etkileşimli yaklaşımıyla dikkat çekiyor. Sanat hayatına ve üretim sürecine dair sorularımızı samimiyetle yanıtlayan Dirani ile müziğin evrensel dili, yaratıcılık süreci ve barışa katkısı üzerine konuştuk.

■ Müziğiniz farklı kültürlerden enstrümanları harmanlayarak hem yerel hem evrensel motifler taşıyor. Bu özgün füzyonu inşa etme ilhamını nereden aldınız?

Ürdün’de büyürken dünyanın farklı yerlerinden — özellikle Lübnan, ABD, Birleşik Krallık ve Fransa’dan — müzikler dinledim. Bu erken dönemler, müzikal zevkimin DNA’sını oluşturdu. Müziğim, tüm bu kültürlere duyduğum derin hayranlıkla birlikte pop müziğe olan sevgimi de yansıtıyor.

■ Kariyeriniz boyunca Doğu ve Batı’nın anlatı geleneklerini bir araya getirdiniz… Peki müziğinizde bu etkileşimi nasıl tanımlarsınız? Bir hikâye anlatıcısı olarak, müzikal diliniz nasıl evrildi?

Bence müziğim hep aynı kaldı. İçimden geleni, bana bir şey anlatan ve hikâyemi dile getiren şeyleri çalıyorum. Müzikte esas olanın, seçimde ve icrada dürüstlük olduğuna inanıyorum. Eğer performansınızda samimiyseniz, insanlar bunu hisseder. Müziğin içinden geçen çok ince bir enerjidir bu. Ben Doğu’yu da Batı’yı da seviyorum. Ruhum Doğu’ya, zihnim Batı’ya ait diyebilirim.

■ Klasik müzik eğitiminizden de bahsedelim. O da size güçlü bir teknik altyapı kazandırdı. Bestelerinizde bu disiplini nerede korumayı, nerede özgürleşmeyi seçiyorsunuz?

Güçlü bir klasik eğitimle gelen teknik bilgiye sahip olmak güzel bir şey ama bazen sadece kalbinin sesini dinleyip içgüdülerinle çalmak da büyük bir keyif. İşleri karmaşıklaştırmaya gerek yok. En iyi şeyler çoğu zaman en sade olanlardır ve sadelik başlı başına bir zarafet biçimidir. Ben çaldığım şeyleri teorize etmem; sadece hislerime güvenir ve onlarla ilerlerim.

■ Aynı zamanda UNICEF İyi Niyet Elçisi’siniz. Bu rol müziğinizi nasıl şekillendiriyor? Müzik ve barış arasında nasıl bir ilişki görüyorsunuz? 

Müziğin insanları bir araya getirme gücü olduğuna gerçekten inanmak istiyorum. Müziğin insaniliği bize hepimizin özünde aynı olduğumuzu hatırlatıyor; aramızdaki tüm ayrımlar yapay ve geçici.

‘Sahneye çıkmakta derin bir terapötik yön var’

■ Konserinize gelenler sizi sahnede canlı izlemenin dijitalden dinlemekten çok farklı bir deneyim olduğunu hemen fark ediyor. Canlı performanslarınızı özel kılan nedir? Bir konserin atmosferini ve duygusal enerjisini nasıl kuruyorsunuz?

Sahneye her çıktığımda kendimin en iyisini vermeye çalışıyorum. Bu her zaman arkadaşlarla bir buluşma gibi hissettiriyor ve eğlenceli oluyor. Ayrıca sahneye çıkmakta derin bir terapötik yön var; iyileştirici bir tarafı mevcut. Hepimiz birlikteyiz; müziği, enerjiyi ve neşeli anları paylaşıyoruz. Sahnede olmayı seviyorum çünkü piyano çalarken çok kırılgan ve hiçbir maske olmadan tamamen açıksınız.