Otel değil, üç yıldızlı gaz odası

Servet Böcek, üç yaşındaki kızı Masal’ı kucağına almış, lobiye iniyor.

Masal, bilincini kaybetmiş.

Kafası babasının omzuna düşmüş.

Servet, kilitli cam kapıyı eliyle zorluyor, açamıyor.

Kızını koltuğa yatırıyor.

Masada anahtar arıyor, bulamıyor.

Bir sopayla kapıya vuruyor, kıramıyor.

Çaresiz…

Kapıda telefonla çağırdıkları ambulans bekliyor.

Dışarıda sağlık görevlileri, içeride Servet Böcek kapıyı açmaya çabalıyor fakat başaramıyorlar.

Dakikalar sonra otel görevlisi çıkagelip esareti bitiriyor.

Böcek Ailesi’nin ‘Harbour Suites Old City’ adlı oteldeki son görüntüleri bunlar.

Otelde odalardan birine sıkılan haşere ilacından zehirlendikleri düşünülen, hastaneden serum verilip gönderilen Servet ve Çiğdem Böcek ile çocukları Masal ve Muhammet Kadir, şimdi Afyon’daki mezarlıkta yan yana yatıyor.

Adli Tıp, oteli işaret etti

Adli Tıp, ailenin “Öncelikli olarak, oteldeki ortamdan kaynaklı kimyasal madde zehirlenmesi” sonucu öldüğünü saptıyor.

Cinayet yeri olarak Harbour Suites Old City otelini gösteriyor.

Aile 9 Kasım’da Hamburg’dan İstanbul’a uçarak, Fatih Kadırga’daki üç yıldızlı bu otele yerleştiler.

10 Kasım’da Kapalıçarşı’da dolaştılar.

11 Kasım’da Ortaköy’e gitmek için odadan çıktılar.

Aynı dakikalarda DSS adlı ilaçlama şirketi çalışanı Doğan Cağferoğlu, otele geldi ve böceklerin bastığı zemin kattaki 101 numaralı odaya girdi.

Otel işletmecisi Hakan Oğlak, geçen ağustosta ilaçlama için de DSS’den hizmet aldıklarını ve bir sıkıntı yaşamadıklarını söylüyor. Ancak “Bu şirkete ilaçlama konusunda yetkili olup olmadıklarına dair sertifika sormadım” diyor.

Sormuş olsaydı…

Alacağı yanıttan ürkerdi.

Sertifikası yok

DSS’nin sahibi, 55 yaşındaki Zeki Kışı.

Kışı’nın mesleği kalıpçılık.

Altı-yedi önce emekli olup bu sektöre giriyor.

“İlaçlama işiyle ilgili herhangi bir sertifikam yoktur” diyor.

Şirket, bagajında tarım ilaçları bulunan arabadan ve bir internet sayfasından ibaret. İnternetten Kışı’nın telefonuna ulaşanlar ilaçlatacakları adresi söylüyor. Kışı da ‘ekibi’ yolluyor.

Ekip ise üç kişi.

Biri, Fatsa’ya yerleşen oğlu Serkan.

Diğeri, yevmiyeyle çalıştırdığı Cağferoğlu.

Üçüncüsünün adını kendisi de bilmiyor.

Kışı:

“Home ofis olarak faaliyet gösteririz. Özel işletmeler ve evlere hizmet veririz. Gündelikçi olarak Cağferoğlu çalışır. İsmini hatırlamadığım, bir aydır yanımda çalışan biri daha var. Oğlum üç ay yanımda çalıştı, ilaçlama yapmıyordu. İlaçlama nasıl yapılır, bilmez. İlaçlama işi ile ilgili sertifikam yoktur.”

‘Asfasc’ ve ‘Cypermetrin’ adlı ilaçları kullandıklarını söylüyor. İlaçları nereden aldığını hatırlamıyor.

Cağferoğlu, 36 yaşında.

DSS’de yevmiyeyle çalışıyor.

Onun da sertifikası yok.

“Bana iși öğreten Serhat, sertifikaya gerek olmadığını söyledi. Serhat’a bu durumu Zeki Kışı söylemiş” diyor.

11 Kasım’da şirketten gelen telefon üzerine ilaçlama için otele gitmiş.

Şu bilgileri veriyor:

“İlaçları suyla karıştırarak, püskürtme yoluyla kullandım. Oda içerisinde 16-17 bölgeye tilit jel isimli böcek ilacı kullandım. İlaç jel kıvamındadır ve böceklerin ilacı yemesi için odaya konur. İlaçlamadan önce tuvalet kapısı ve havalandırmayı kağıt bantla kapattım. İlaçlama yaptıktan sonra odanın kapısını bantlayarak, çıktım.”

Odada kusmuk

Servet ve Çiğdem Böcek, 12 Kasım’da yarı baygın lobiye indi.

Resepsiyonda Pakistan asıllı Muhammad Moeen Ud Din Chishti vardı.

Chishti, anlatıyor:

“Çocukların kustuğunu, odanın temizlenmesi gerektiğini söylediler. Sahilde birşeyler yediklerini ve midelerinin rahatsız olduğunu söylediler.”

Aile, önüne atladıkları bir taksiyi durdurdu.

Taksici Sercan Tanrıverdi, “Neyiniz var?” diye sordu.

Servet Böcek, “Galiba yiyecek içecek dokundu, bizi hastaneye götür” dedi.

Anne Çiğdem ve çocuklar arka koltuğa oturdu.

Üst üste yığıldılar demek, daha doğru…

Masal, kusuyordu.

Taksici bir poşet verdi.

Servet, “Ne zaman İstanbul’a gelsem başımıza vukuat geliyor” dedi.

Bezmialem Üniversitesi Hastanesi’nde indiler.

Servet ve Çiğdem’e serum takıldı, mide koruyucu ve ağrı kesici ilaç yazıldı. Çocuklara Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde probiyotik verildi.

Onlar hastanedeyken…

Özbek temizlikçi Parvina Vafaeva ailenin kaldığı 202 numaralı odaya girdi.

Keskin bir kusmuk kokusu vardı.

Her yatağın köşesinde poşetler içinde yedi-sekiz kusmuk vardı.

“Poşetleri çöpe attım. Çift kişilik yatağın yanında bulunan komidinin üzerinde iki ilaç vardı. Odayı havalandırdım” diyor.

Aile otele döndü.

Gece hiçbir şey tüketmediler.

Ambulans kapıda

Akşam resepsiyonda üniversiteli Rustemsha Batyrov görevliydi.

Savcılığa göre oteldeki kusmuk kokusundan rahatsız olup Chishti’yi aradı. “Acil işim var” diyerek, yerine çalışmasını istedi. Chishti, paraya ihtiyacı olduğu için kabul etti.

Chishti, saat 22.45’te otele vardığında kusmuk kokusu burnuna çarptı.

Koku yüzünden gece 1’de hava almak için otelden çıktı.

Biraz sonra otele döndü.

Saat 01.30’da yemek için kapıyı kilitleyip yakındaki kebapçıya gitti.

Chishti, anlatıyor:

“Kilitleme amacım hırsız girmesini engellemektir. Otel kapısında iletişim numarası ve anahtarların masanın üzerinde olduğu yazılıdır. Otelde koku olduğundan dolayı yemeği yanda bahçede yedim. 15-20 dakika sonra döndüğümde kapının önünde ambulans gördüm.”

Chishti, kapıyı açtı.

Lobide bekleyen Servet ve kızı, ardından eşi Çiğdem ve oğulları Muhammet Kadir ambulansa bindirilerek, Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürüldü.

Her köşede ilaç

Temizlikçi Parvina Vafaeva, 13 Kasım’da 101 numaralı odanın kapısındaki bantları söktü.

Eldiven ve maske takıp temizliğe başladı.

Vafaeva:

“Odaya girdiğimde şeffaf tülümsü poşet içerisinde kül renginde kum gibi, plastik tabağa konmuş, yatağın her iki köşesinde, kalorifer borularının geçtiği dolap kapağının sol tarafında ve biraz ilerisinde tabak içerisinde ve cam kenarında, alt katta odanın köşelerinde altı tabak içerisinde, toplam 11-12 böcek ilacı olduğunu gördüm. Hepsini topladım, siyah bir poşete koydum. Poşetin ağzını bağlayarak, çöpe attım.”

Masal ve Muhammet Kadir, o gün son nefesini verdi.

Anneleri Çiğdem, ertesi gün…

Servet, eşinden bir gün sonra hayatını kaybetti.

Aynı gün otelde kalan 3 turist zehirlenme şüphesiyle hastaneye kaldırıldı.

İlkin midyeci, kokoreççi, lokumcu ve kafe sahibi tutuklanmıştı. Önceki gün baba-oğul Kışı, Cağferoğlu ile resepsiyon görevlisi Chishti cezaevine gönderildi. Oğlak ve Batyrov hakkında yakalama kararı çıkarıldı.

Tutuklamaya sevk yazısında DSS’nin izinsiz faaliyet gösterdiği, çalışanların sertifika kaydının bulunmadığı, otel işletmecisinin denetim görevini yerine getirmediği kaydediliyor.

Aileyi otele gönderen hastane çalışanlarına ilişkin soruşturma halen devam ediyor.

Makata kompresörle hava basma işkencesini bir kişi yapmış olamaz

“Şanlıurfa, Teksas’a dönmüş İsmail Bey!” diyor Baro Başkanı Abdullah Öncel.

Son bir aydaki vakaları sayıp döküyor.

Karaköprü’de bir düğüne pompalı saldırı oldu. 17 yaşındaki kız öldü. Dördü çocuk, altı yaralı var.

Haliliye’de inşaat çöktü; iki işçi can verdi.

Eyyübiye’de top kavgasında bir kişi hayatını kaybetti, üç kişi yaralandı.

En son Bozova’da, 15 yaşındaki stajyer Muhammet Kendirci, 20 yaşındaki kalfa Halil Aksoy tarafından kompresörden makatına hava basılarak, hayatını kaybetti.

İnsanlık vicdanının kaldırmayacağı bu işkence 14 Kasım günü meydana geldi.

İç organları parçalanan Kendirci, sonraki gün hayatını kaybetti.

Aksoy’un yurt dışına çıkış tedbiriyle serbest bırakılması kamuoyunda infial yaratınca yakalama kararı çıkarıldı. Aksoy, Gaziantep’te saklandığı evde bulunup tutuklandı.

Aksoy ifadesinde, “Kendirci’nin üzeri kirlenmişti, pantolonunu temizlemek istedim. Kompresör, üzerindeki talaşları temizlerken karnının şiştiğini gördüm” dedi.

Tek görgü tanığı Mustafa Boz ise “Bunlar karşılıklı şakalaşıyordu. Aksoy, kompresördeki havayı makatına tuttu. Muhammet’in karnı şişti, kusmaya başladı” iddiasında bulunuyor.

İş yerinin içinde kamera bulunmuyor.

Baba Kendirci, “Oğlumu istismar ettiklerini düşünüyorum” diyor.

Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yaptığı yazılı açıklamada “Aksoy, şakalaşmak maksadıyla hava kompresörünü Kendirci’nin makat bölgesine doğrultarak eliyle hortumu bastırmıştır” demesi büyük tepki aldı.

Baro Başkanı Abdullah Öncel, deliller toplanmamışken, Adli Tıp raporu dosyaya girmemişken, tanık dinlemeden, olayı incelemeden şaka neticesinde meydana geldiğinin söylenmesi bende şok etkisi yarattı” diyor.

Öncel, şu soru işaretlerini dile getiriyor:

“Olayın iki kişi arasında meydana geldiği öne sürülüyor ancak bu hayatın olağan akışına uygun değil. Bir eliyle kompresörü makata dayayacak, diğer eliyle çocuğun hareket etmesini engelleyecek. Bu çocuk ya ciddi bir güce sahip olmalı ya da üçüncü kişiden yardım almalı. Beş yaşındaki çocuk olsa kaçmaya çalışır. 15 yaşındaki bir çocuğa bunu yapmak hayatın olağan akışına uygun değil. Ayrıca olay sırasında çocuğun pantolonunun üzerine olduğu ileri sürülüyor. O nasıl bir hava ki pantolonu ve iç çamaşırı geçip vücuda giriyor! Bu suçun sadece Aksoy tarafından gerçekleştirildiği iddia ediliyor.

Bu iddianın gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum.”

Öncel, yeniden sözü Şanlıurfa’daki asayişsizliğe getiriyor.

Şöyle nokta koyuyor:

“Denetim yok, kurumlar işlevsiz, sosyal politikalar çökmüş ve cezasızlık algısı ölümcül bir seviye ulaşmış. Şiddet, iş cinayetleri, çocuk hakkı ihlalleri normalleşmiş, silahlanma had safhada. Tablo çok vahim.”