Türkiye Komünist Partisi Genel Başkanı Kemal Okuyan, “Komünizmi hazmedemeyen ‘Cumhuriyetçiler’…” başlıklı yazısında dikkat çeken eleştirilerde bulundu.
“Aylar öncesinde kimileri ‘Cumhuriyetçilik için komünistlere ihtiyaç yok’ diyerek Türkiye’de yaşananları anlamaktan ne kadar uzak olduklarını göstermişti. Dostça şunları söyledik: Komünistler sonradan görme Cumhuriyetçi değildir, tarih boyunca en radikal ve tutarlı Cumhuriyetçi çizgiyi komünistler savunmuştur” diyen Okuyan, Komünistlerim halkın iktidarını savundukları için Cumhuriyetçi bir çizgi izlediğini kaydetti.
BEDRİ BAYKAM’A CEVAP
Ressam Bedri Baykam’ın 20 Kasım’da Cumhuriyet Gazetesi’ndeki yazısına cevap veren Okuyan, “Baykam kendince Mustafa Kemal’e yeterince sahip çıkmayan bir kısım ‘sol’ yapı ile hesaplaşmaya çalışırken, Soğuk Savaş döneminden kalma ne kadar tuhaflık varsa hepsini yazısına boca etmiş” ifadelerini kullandı.
“Oysa Baykam Hitler ile Stalin’i, Nazi Almanyası ile SSCB’yi aynı kefeye koymanın 1945’ten itibaren ABD-İngiliz ortaklığının en büyük beyin yıkama operasyonu olduğunu bilecek kadar takip eder ‘batı’yı” diyen Okuyan, sözlerine, “Hatta NATO ve CIA tarafından dünyanın dört bir yanında yürütülen operasyonların da farkındadır. Zaman zaman değinir bunlara yazılarında. Söz konusu operasyonların ağırlıklı olarak komünistlere karşı yürütüldüğünün de bilincinde olsa gerek” şeklinde devam etti. Okuyan’ın yazısının devamı şu şekilde:
“Komünizmin tarihinin hatasız, günahsız olduğunu iddia edecek değiliz. Sınıf mücadelelerinin keskinliği ve sermaye sınıfının 19. yüzyıldan bu yana işçi sınıfını baskılamak için kullandığı acımasız ve ahlaksız yöntemlerin yol açtığı basınç koşullarında tersi mümkün değildi.
Lakin, bugün SSCB’nin olmadığı dünyaya bakıp, hatta SSCB’nin olmadığı dünyada Türkiye’nin hallerine bakıp anti-komünist yalanları sıralarken insanın biraz daha özenli olması beklenir. Neymiş, Mustafa Kemal Türkiye’yi Bolşevizm’den korumuş! Baykam bunu söylüyor. Bolşeviklerin Türkiye’de gözü vardı sanki!
Her devrim komşu coğrafyaları etkiler ve yayılır. Ancak Sovyet Rusya’nın önde gelen yöneticileri, başta Lenin ve Stalin, o yıllarda Anadolu’da bir Sovyet iktidarını mümkün görmediler. Tercihlerini Ankara hükümetinden yana kullandılar. Koşulları zorlamanın Sovyet Rusya’yı tehlikeye atacağını düşündüler.
Anti-komünizmin Türkiyeli versiyonunun en büyük yalanıdır Sovyetlerin Anadolu’yu Bolşevikleştirmek istediği…
Bir sosyalist devrim için koşullar olgun olsaydı, bu dönüşüme önderlik edecek bir işçi sınıfı ağırlığını koysaydı, elbette Bolşevikler farklı bir tercih yapardı. Ama bu durumda zaten her şey farklı olurdu!
Bolşevik liderler gerçekçi bir değerlendirmeyle Mustafa Kemal ile dostluğu temel aldılar ve bundan hiç vazgeçmediler. Mustafa Kemal de bu dostluğa zarar verecek adımlar atmaktan kaçındı. Bunlarla ilgili çok yazdık, konuştuk.
Ha, Ankara’da şekillenen yeni hükümette anti-komünizm yok muydu? Elbette vardı. Cumhuriyet’in devrimciliği ile o Cumhuriyet’e damga vuran kapitalist sınıfın gericiliği iç içe geçmişti ve zaman içinde diğer taraf ağır basacaktı. Bastı da!
Koçgillerle dostluk nedeniyle göremiyor olabilir Baykam ama zaten sonuç ortada. Bedri Baykam diyor ki, “Mustafa Kemal sosyalist ya da komünist olmamakla suçlanıyor”. Ve “Mustafa Kemal iyi ki başka bir yolu seçti” diye ekliyor. Tarihsel olayları bu kadar çorba etmek neden?
Ben Mustafa Kemal’e “neden komünist olmadı” diye bir eleştiri getirildiğini hiç duymadım. Dar anlamıyla bakılırsa, evet insanlar siyasi-ideolojik tercihlerini kendileri yaparlar. Lakin tarihsel açıdan artık bu bir kişisel tercih meselesi olmaktan çıkar. Mustafa Kemal, Milli Mücadele’nin mevcut sınıfsal ve siyasal koşullarının lideridir. Biz komünistlerin Mustafa Kemal’e dönük saygımız ve sahiplenişimiz “ah keşke komünist olsaydı” türünden bir şapşallık içermez. Kendisini var eden ve çok önemli bir devrimci olarak önderlik ettiği bir süreçte üzerine düşen tarihsel rolü başarıyla yerine getirmiştir.
Baykam gerçekten her şeyi karıştırmış. Bazı solcuları Atatürk’e sahip çıkmamakla eleştirmek için oturmuş bilgisayarın karşısına ve sonra hızını alamayıp komünizmle mücadelenin bilinen tuhaflıklarını sıralamaya başlamış.
Oysa bir kısım “sol”un Mustafa Kemal ile derdi, onların çok “komünist” olmalarından değil “liberal” etki altında olmalarından! Tıpkı Baykam gibi.
Baykam özünde sermayeyi seviyor. Kapitalizm ve sosyalizmin karşısına “karma ekonomi” diye bir şey çıkarmış onu savunuyor. Yanlış oldu; kapitalizmin değil, vahşi kapitalizmin! Evet, bütün utangaç kapitalizm severler gibi Baykam da kapitalizme değil vahşi kapitalizme karşı. Oysa kapitalizm her zaman vahşidir. Birincisi bu.
İkincisi “karma ekonomi” diye bir şey yoktur. Neredeyse bütün kapitalist ülkelerde farklı büyüklüklerde bir devlet sektörü bulunur. Başat emperyalist ülkelerden Fransa’da, Almanya’da, İngiltere’de bazı önemli işletmeler devlete aittir. ABD’de bile devlet bazı işletmeleri elinde tutuyor. Bunun nedenlerine girmeyelim, sadece ve sadece özel sektör ile kamu sektörünün bir arada bulunmasında bir özgünlüğün olmadığı bilinmeli.
Bir de, Baykam komünizmle hesaplaşma yazısında Fidel, Che ve Deniz Gezmiş’i övüyor. Mustafa Kemal’i önemsedikleri için… Bu sayılan isimler Kemalist değil ama evet Mustafa Kemal’e değer vermişler.
Ama bu isimler Bedri Baykam’ın tukaka ilan ettiği liderlere de saygı gösteriyorlar. Deniz Gezmiş’in onurlu çizgisini Baykam biliyor olmalı. “Katil” dediği bazı kişilerle ilgili Che’nin düşüncelerini bilmiyor olabilir, araştırırsa bulur. Fidel ise malumunuz, komünistti.
E Türkiye’de de komünistler Mustafa Kemal’e saygıda kusur etmiyorlar. Ne olacak şimdi? Sözün kısası, 2025 yılında yapılacak en anlamsız şeydir Cumhuriyetçiliği anti-komünizmle güçlendirmeye çalışmak. Biz Kemalist değiliz. Mustafa Kemal’e büyük saygı duyuyor ve Cumhuriyet’in kazanımlarını selamlıyoruz. Ve elbette komünizmi, tarihimizi, değerlerimizi her durumda savunuruz.
Bedri Baykam’ın Kemalizm adına komünizme savaş ilan etmesine “içeriden” bir yanıtı ise sanırım yeniden devrimci bir çıkış arayan, emperyalizmle holdingler düzeninden ölesiye nefret eden Kemalistlere bırakmakta yarar var”